27 Ocak 2015 Salı

Doğum Hikayem

7 Şubat yaklaştı. Bir sene nasıl geçti bilmiyorum. Ne zaman doğacak diyordum, doğdu. Nasıl büyüyecek diyordum, işte 1 yaşında oldu bile. Doruk'a sayfalar dolusu doğum hikayesi yazdım ama buraya da kısa bir özet geçmek geldi içimden.

Hamileliğim çok zor geçti. Daha keyifli olmasını dilerdim ama sonucu kucağıma aldığım anda hepsine fazlasıyla değdiğini gördüm. Nasıl zor geçtiğinden bahsetmeyeceğim. Sadece son kontrollerin süresinin katlanarak arttığını söylemem yeterli hikayeme başlamak için. Bir kontrol 1 saat sürer mi yahu dedik, sonraki 2 saat sürdü. Bu da nesi dedik, 4 saate çıktı. Heralde 8 saat kalırız diye dalga geçerken 10 günle kapattık olayı. Evet, son kontrolde kendimi hastanede yatar buluverdim. Bir sürü planımız vardı kontrolden sonra yapılacak. Valizim yanımda değildi. Hastanede yatamayacak kadar iyi hissediyordum ama çok da havalara girmemek gerekiyormuş. Kendimi çok yormuşum farkında olmasam da. Siz siz olun, ne kadar iyi hissetseniz de dikkatli olun, dinlenmeye özen gösterin. 

Paşa küveze girmesin diye hastanede kontrol altında karnımda büyümesini bekledik bir hafta. Bir hafta hastanede ne yapılır ki? Acıbadem Maslak Hastanesi'ndeydim. Tamam odalar çok güzel, otel odası gibi ama bir hafta otelde ne yapılır ki? Benim hastanede yattığım sıralarda Nejat İşler de hastanede yatıyor, bir de Demet Akalın doğum yapmış. Gelen giden ünlüler, o geldi, bu gitti, şunu gördüm, bunu gördüm gibi bir takım magazinsel muhabbetler oldu. İtiraf etmeliyim magazinle uzaktan yakından alakam olmasa da, muhabbeti bile sıkılmama sebep olsa da insanın yapacak bir şeyi olmayınca bir anda ilgilenmeye başlayabiliyormuş.

Magazin de bir yere kadar tabi. Gün çok uzun. Yatıyorsan daha da bi uzun. Doruk için bebek şekeri yaptırmak yerine Çekül Vakfı'nın 7 Ağaç Ormanları'na fidan bağışlamıştık. İşten sözde doğuma 5 hafta kala ayrıldığımdan gelenlere ikram etmek için şekerleri ben yapacaktım. Aklımda ev yapımı minik reçel kavanozları ve çubuk bebek şekerleri vardı. Ancak evdeki hesap hastaneye uymadı. Evde olduğum süre reçelleri tamamlamaya yetti sadece. 'Ev yapımı anne reçeli' olduğunu söylemeyi çok isterdim ama 'Ev yapımı annane reçeli' oldu. Annane reçelleri yaptı, anne minik kavanozlara doldurdu ve süsledi. Süslerken de Özge ablası yardım etti. Çubuk şekerlerini yapmak için daha vakit vardı nasılsa. Ama vakte anne karar veremiyor tabi, bebek ne zaman doğmak isterse o zaman doğuyor.

Bizimki doğmadan önce çok az çektirdim, şöyle bir hafta da hastanede yatırayım dedi. Sanki üç ay analı oğullu yatmamışız gibi bir hafta daha yattık. Gerçi fena olmadı çünkü sonraki bir ay hiç yatmadık denebilir. Eh yatarken de evde yapmayı planlayıp yapamadığım çubuk şekerlerimi yapayım dedim. Neyseki alışverişimi tamamlamıştım. Hastane yatağında şekerlerimi de tamamladım. Hazırlıklarım tamamdı. Erken de olsa artık doğurabilirdim :) Hastanede bir hafta yatacağımı bilmiyordum aslında. Bugün, yarın, biraz daha büyüsün derken doğumdan önce bir hafta hastanede kalmışım. Zaman nasıl geçti bana sorun ama, bir hafta değil de bir ay sürdü sanırsam. Arada hastanenin kafeteryasına kaçtım. Arada arkadaşlarım geldi çene çaldık derken, hadi biz seni yarın doğurtalım dedi doktorum. Ne? Nasıl? Biraz daha yatardım aslında? İyiydi böyle. Doğurtmak? Neyse yaa, çok sıkıldım zaten doğurayım bari de ben büyük bebeklere bile dokunamam bu minik olacak onu napıcaz? Hayırlısı.

Bütün kafa karışıklığım, korkularım, heyecanlarım, mutluluğum, bi garip halimle odayı süsledik o gün. Reçeller, şekerler, şekerlemeler, ağaç kartları şöyle mi koysam böyle mi derken son yerlerini aldılar. Balonlar şişirildi, duvarlara asıldı, pencere kenarına dizildi. Kapı süsleri çıkarıldı, ben doğuma girince kapıya asılmak üzere. Gelenlere ikram edebilmek için içecekler alındı. Fotoğrafçıya haber verildi. Ve o gece heyecandan uyunmadı.


Sabah oldu. Ben bir süre sabah olduğunu inkar etmiş olabilirim. Saatler yanlıştı muhtemelen. Sonra fotoğrafçı geldi. Tabiki erken geldi, benim yanılacak halim yoktu ya. Neyse birkaç fotoğraf çekildikten sonra hemşire odaya girdi. Artık gidebiliriz dedi. Zaman konusunda ben yanılıyormuşum, dehşetle farkettim. Doğumdan korkuyor muydum? Hayır, kendini normal doğuma şartlandırmış biri olarak sezeryandan değil epiduralden korkuyordum. Belime sırtıma iğneler batırılacak, nasıl büyüttüysem gözümde. İğneleri düşünürken ameliyathaneye indiğimizi bile farketmemişim. Hey sen, epidural doğum yapacak arkadaş! İğne falan hissetmiyorsun. Acıyacak değil mi dedim, koluna yapılan iğneden daha az acır dediler. Elime sarılmam için yastık tutuşturduklarında kesin yalan dedim. Dehşet bir acı olacak. Yalan falan değil, koldan daha az acıyor cidden. Bu muymuş yeaa, epiduralle gelin bana.

Yalnız bilmediğim bir şey varmış, kimsenin söylemediği. Meğerse epiduralde normal doğum gibi her şeyi hissediyormuşsun. Kesmeye başladıklarında acıyor, acıyor diye ortalığı inlettim. Gerçekten acıdığına inanıp biraz daha beklediler. Şu an pek emin olmasam da aslında acımamış olabilir. Hissedeceğimi bilmediğim için tuhaf gelmiş, bu nedenle de korkmuş olabilirim. Tabi bunlar ihtimal, yoksa korktuğumu hala kabul etmiyorum :) Her şeyi hissedeceğimi bilmiyordum ama öyle olduğu için çok mutluyum. Çünkü Doruk'un doğumunda uyuşuk olma fikri hiç hoşuma gitmemişti. Dışarı çıkışını, çıkarırken yaptıkları hareketleri, çıkarken yaptığı basıncı hissettim. Karnımdayken ilk hissettiğim baloncuk patlaması gibi hareketlerini, sonraları havai fişek patlamasına dönüşen hareketlerini asla unutmayacaktım ama buna bir de dışarı çıkarken yaptıkları eklenince çok çok çok mutlu oldum.


Gökhan'la biz liseden beri arkadaşız. Birbirimizin içini dışını çok iyi biliriz. Ama artık o benim içimi gerçekten biliyor :) 'Aaa ayağa bak, ayağı çıktı' dediğinde ben de kendi içimi görmek, kaldırın şu örtüleri demek istedim ama demedim. Evet, ilk önce ayağı çıktı. Ters duruyordu. Muhtemelen zamanında doğsaydı da normal doğum olmayacaktı, çünkü dönmeye hiç niyeti yoktu beyefendinin.

Dünyayı kucaklamış meğerse doğar doğmaz benimki. Ben göremedim ama, herkes 'poz veriyor, şuna bakın' diye kahkahayı bastı. Onlar örtünün arkasında poz verip fotoğraf çektiriyorlar, keyifler gıcır, ben diğer tarafta çatlıyorum tabi. Noluyor orda? Bana da anlatın. Bari sağlıklı mı onu söyleseydiniz. Karnım açık olmasa gösterirdim ben size. Sonsuza kadar burda yatmayacağım. Falan fıstık. Sonunda beni hatırladılar. Sağlıklıymış.

Doğumdan önce doktordan doğar doğmaz kucağıma vermelerini istemiştim. Yaptıkları bir uygulama değilmiş ama beni kırmadı, kabul etti. Ben de hemen verecekler sanıyorum. Hatun karnın açık, göbek bağını kesmeden nasıl versinler. Sonra diğer kontroller de yapıldı. Ben de ben ne zaman göreceğim diye bekliyorum. Baba oğlanı görmüş, beni unuttu. Boy, kilo konuşuyorlar. Beklediğimizden büyük doğdu falan diyorlar. Ben de duymaya çalışıyorum.

2750 gram doğmuş. 2300 bekliyorduk. Neredeyse yarım kilo fazla. Bu hali bile minicikti bana göre. 2300 doğsa nasıl olacaktı bilmiyorum. Uzun bir bebek dediler. 48 cm. Normalin altında olabilir ama beklediğimizden uzundu kesinlikle. Daha hamileyken beklemeye başladığım Doruk'u bekleyen ameliyatlar vardı bir de. Belki olmaz umuduyla, hani olur ya ultrason yanıltmıştır ya da ne bileyim doğana kadar düzelmiştir diye konuşulanları dinlemeye devam ettim. Düzelmemiş :( Evet, üzüldüm ama biliyordum sonuçta. Çok takılmadım. Anneliğimin keyfini gölgelemesine izin vermedim. Şimdilik boşverdim. Kucağıma vermelerini bekledim ağlamasının mırıltıya dönüşmesini dinlerken.

Sonra hemşire kucağında bir bıdıkla geldi. Önce göğsüme sonra yüzüme koydu. Sanırım ilk söylediğim şey 'Aaa bu hiç de çirkin değil' oldu :) E küçük doğacaktı, yenidoğan bebekler çirkin olur zaten. Öyle bekliyordum ben de. Ama yenidoğanlara kıyasla güzel bir bebekti ve ben aslında ne kadar çirkin olduğunu büyüdüğü zaman fotoğraflara baktıkça anladım.

Hissettiğim şeyi ise gerçekten bilmiyorum. Çok yoğun ama bir o kadar da tuhaf. Kucağıma çok güzel bir bebek verdiler ama bir şey anlamadım aslında. Başkasının bebeğini seviyormuşum gibi hissettim ilk başta. Merak vardı, teninin değdiği yerde yumuşacık bişey vardı, bu kadar küçük bir bebeğe tutabilmenin gururu da vardı tabi. Ne hissettiğimi anlamaya çalışırken, Doruk'la tanışmaya çalışırken hemşire tamam dedi, biz gidelim artık. Ameliyathane soğuktu, daha fazla yanımda kalamazdı, götürdüler kuzumu. Baba da gitti tabi :)

Yukarıya çıkana kadar yarım saat, 45 dakika falan geçmiştir heralde. Karnımı diktiler. Karnımı dikerlerken doktorların muhabbetine katıldım, muhabbet benim ruh halimle tamamen alakasız da olsa zamanın geçmesine yardımcı oldu. Bekleme odasına aldılar, masaj falan yaptılar. Bir kısmını hatırlamıyorum aslında. Tek derdim odaya çıkmak, Doruk'u daha fazla kaçırmamaktı. Kendimle başbaşa kalmak da hoşuma gitmedi aslında. Ne hissettiğimi anlamaya çalıştım çünkü. Anlayamamak da canımı sıktı. E iki dakkada ne anlayacaktım zaten. Yukarı çıksaydım da anlayamadıklarımı anlasaydım artık. Zaten uzun zamandır tek başıma kalmamıştım. Karnımdakiyle konuşuyordum bazen, karnımda olduğunu biliyordum ama karnımdan bir insan çıkınca sanki bilmiyormuşum gibi şaşırmıştım da. Meğerse aylardır sarı kafalı bi bebek yatıyormuş içimde. Neye, kime benziyordu? Yukarı çıkıp baksaydım iyi olurdu.

Daha odaya girmeden, hatta nasıl olduğumu bile sormadan 'Esin, ne oldu biliyor musun? Doruk iki defa sürünerek cam kenarlığa kafasını çarptı. Hemşireye işaret ettik yatağı kaldırdı biraz, sürünemesin diye.' anlatmaya başladılar. Kimse kameraya çekmemiş. Doğar doğmaz sürünmesini kaçırmış oldum. Sağolun ya. Marifetmiş gibi anlatıyorsunuz bi de. Gökhan'ın kopyasıymış da ayrıca. Tamam yaa, dağılın artık.

Odaya geldikten ne kadar sonra yanıma getirdiler bilmiyorum. Çünkü kaçırdıklarıma takılmışım. Yanıma gelince unuttum tabi her şeyi. Uzun bir süre emzirmeye çalıştım. Bu çalışma tam bir ay devam etti sonrasında. O arada ameliyathanede hissettiğim duygular değişmeye başladı. Sorumluluk diğer duyguların üstüne geldi oturdu. Anne sütü alması her şeyden önemliydi. Küçük olduğu için kan şekeri düşüyordu. Mecburen mama verdiler. Sarılık olma riski vardı. İki gün boyunca sürekli kan aldılar. Topukları delik deşikti bebeğimin. Arada boş kalınca bakıp bakıp, bu şimdi bizim bebeğimiz mi demeye de fırsatımız olmadı değil.

6 saat sonra ayağa kalktım, sonra düzenli yürüdüm ve hastaneden çıkarken yani 2 gün sonra her şey normale dönmüştü. Görenler normal doğum yaptığımı sandılar, hiç yatmadım çünkü. Bunda bünye etkilidir muhtemelen ama doktorumun da büyük bir payı olduğuna eminim. Bir de tabi annelerin atom karınca olma zorunluluğu düşüncesi vardı. Annem gibi olamamaktan korktum hep. Kendimi onun gibi olmaya şartlandırmışım demekki. Doruk'un her şeyiyle ben ilgilendim. Bunun doğru olduğunu iddia etmiyorum ama bu düşünce de çabuk iyileşmeme etki etmiştir.
Göz kapakları kıpkırmızıydı. Çocuk doktoru geldi, sağlığıyla ilgili bilgi verdikten sonra yüzündeki kırmızı lekelerin bir yaşına kadar geçeceğini söyledi. Gerçekten de geçti. 
Babamız hastaydı. Bu yüzden hastanede Doruk'la çekildikleri bütün fotoğraflarda yüzünde maske var :) Yine de bu fotoğrafı çok seviyorum. Bir de merak ediyorum, acaba şimdi de Doruk'u böyle tutabilir mi? İki avucuyla. Nasıl bilmiyorum ama zaman geçti işte ve Doruk'un bu fotoğraftaki minik bebekle hiç alakası kalmadı. Tulumların içinde kayboluyordu o zaman. Şimdi bunun kaç katı koca bir bebek oldu. Bebek demek bile tuhaf gelmeye başladı.
Ya ben? Babadan farksız mıyım acaba? Benim de saçım çok kötüydü. Doğum yapmak için gitmemiştim hastaneye ve ne zaman olacağını da bilmiyordum. Bir anda olunca fön bile çektiremedim. Fotoğrafçımız da sağolsun ikinci gün gelmedi hastane uzak diye. Bütün fotoğraflarda uyuşuğum yani yatıyorum ve saçım da berbat. İkinci gün fön çektirdim ama Doruk'un kucağımdaki fotoğraflarında bile beni çekmemişler :) Herkes Doruk'a odaklanmış. Annenin farkında olan yok. Bunun için başta babaya, sonra anneanne, babaanne, teyzeler, amcalar kısacası herkese teşekkürlerimi iletiyorum buradan. Anneliğin o ne olduğu belirsiz ilk duygularına kapılarak, beni de çekin oğlumla demeyi akıl edemeyen kendime de teşekkür etmeyi unutmuyorum tabi.
Hani derler ya içgüdüsel olarak bir anda anne oluveriyorsun diye. Bu tamamen doğru. Ben bebek tutamayan Esin, hiç yadırgamadan tuttum. 40 yıllık anneler gibi alt değiştirdim. Minicik bir bebeği hiç zorlanmadan yıkadım. Emzirdim, gazını çıkardım. Uyuttum, oynadım. Her şeyden öte sevdim. Daha kucağıma almadan önce sevdim hem de. Plansız gelen bebek, bütün planlarımda başrolünü kaptı. Biz anne oğul güzel bir ikili olduk. O da beni sevdi.
Bu da güzel çıktığım tek fotoğraf. Saçım güzel en azından. Doruk Paşa'ya kadeh kaldırmışız. Benim kadehim boş tabi :) Ne zaman dolacak bilmiyorum ama dolduğunda ilk kadehimi paşama içeceğim.


Eve ne zaman gidiyoruz kadın? Tamam hemşire ablalar güzel ama başka kızlarla da tanışma vakti geldi. Hayat kısa. Hadi götürün beni, hayata katın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder